

Kültür yazılarına başladığımdan bu yana sık karşılaştığım bir soru var: “Kültürümüzü teşhis ettik, sorunları gördük, peki nasıl tedavi edeceğiz?” Teşhis reçete yazmaktan kolaydır. Kaldı ki kurucu ya da lider çok zaman teşhisin farkındadır. İnsan eserini herkesten daha iyi bilir çünkü. Dışarıdan gelip teşhis koyanın kıymeti, koyduğu teşhisle değil, kurucunun teşhisini tutturabilmesinde yatar. Teşhisin isabeti reçetenin kıymetini belirler. Aslında merakla beklenen reçetedir.
Reçete şu iki soruyu cevaplamalıdır: ne yapılacak ve yapılacak nasıl bir tesir ortaya koyacak? Reçetenin şifası veri, irade ve süreç olmak üzere üç şarta bağlıdır. Kültür ile ilgili her tespit bir veriye dayanmalıdır. Hissiyat ya da sezgi bir yere kadar işe yarar. Dahası veriye dayalı bir analiz bütüncül bir bakışa sahip olmalıdır. Kısmî ya da eksik bilgi resmin bütününü görmemize engel olur. Kültür uzun uzun bakıp da çıkarımlar yaptığımız bir tablo gibidir. Ama bir de tabloyu ilk gördüğümüzde edindiğimiz bir his vardır. O hissin kaynağı büyük oranda kurucu ya da liderde saklıdır. Kültür analizcisi tabloya bakıp karalama yapmamalı, ayna tutmalıdır. Ayna veridir.
İkinci şart iradedir. Bu, kültürü değiştirme kararlılığıdır. Birçok işletmede gördüğüm, kimisine keskin gelebilecek bir tespitim genelde değişim ihtiyacını hisseden kim ise, ilginçtir değişime en büyük direnci gösterenin de o olmasıdır. İrade vurgum bu yüzden önemli. Üst düzey yönetimin inanmadığı ve dolayısıyla kendisini değiştirerek başlamadığı hiçbir kültür çalışması başarıya ulaşamıyor. İrade konusunu ileride irdeleyebileceğimiz bir noktayı vurgulayarak bitireyim: Kurucu ya da lider kültürün en önemli aktörüdür. Bünyedeki virüste olumlu bir mutasyonu ancak bu aktör sağlayabilir. O istemezse ne değişim olur, ne dönüşüm.
Üçüncü şart süreçtir. Gram gram aldığınız kiloları ancak gram gram verebilirsiniz. Kültür değişimi sihirli bir diyet ya da şok bir program değil; sabır, istikrar ve disiplin isteyen uzun vadeli bir rejimdir. Günlük beslenme ve egzersiz alışkanlıklarınızı değiştirmeniz gerekir. Bu bir devrim değil, evrim sürecidir. Küçük küçük atılan adımlar ve yapılan iyileştirmeler sessiz ve derinden bir davranış değişimini hedeflemelidir. Kültür bağırarak değil göstererek, zorlayarak değil ikna ederek değişir.
Hâsıl-ı kelam “nasıl tedavi edeceğiz?” sorusunun cevabı, önce kendimize ‘gerçekten değişmek istiyor muyuz?’ sorusunu sormakla başlar. Veri aynadır, bize işi gösterir; irade fırçadır, süreç tuvaldir. Lider, değişimi içten isteyen ve bunun için ilk adımı atan kişisel iradenin baş aktörüdür, her çalışanı bu değişimin bir parçası olmaya ikna edecek kişi yine odur. Kendi elleriyle kurup büyüttüğünün hâkimi olarak kalabildiyse tabii… Çoğunda o hâkimlik yerini eserinin esrikliğiyle malul bir esirliğe bıraktığından kültür değişiminin önündeki en büyük engel çok zaman kültür değişsin diyen liderin bizatihi kendisi olmaktadır.
